20 Ağustos 2014 Çarşamba
Aşk Çarpar Gönül Kayar 3.Bölüm
Asansör bir alt kata vardığında Emily tam karşısındaki diğer asansörün de iki saniye sonra bulundukları kata gelerek metal kapısının yavaşça açıldığını ve içinde dikilen adamın direk olarak kendisine yönelen delici bakışları net olarak görmüştü. Adamın bakışları genç kadının içindeki bir şeyi sebepsizce kamçılıyordu: Karşı koyma güdüsü...
Bu adama karşı aptal bir medya maymunu olmadığını göstermek isteyen o delicesine dürtü bedenini ele geçirdiğinde Emily düşünmeden çantasındaki kasete uzanmış ve adama doğru nispet edercesine sallamıştı. Bu hareketi; o küstah adama yazdığı kitapları maymunluk yaparak değil belki ondan daha üst seviye de olan zekâsı ile başardığını eminim kanıtlardı.
John Parker kendisine arsızca kaseti sallayan medya maymununa gününü göstermek için kabinden bir adım attı. Yaklaşık üç metreden fazla olan mesafeyi göz önüne alırsa kapı kapanmadan karşı asansöre ulaşması imkânsızdı. Bu düşünce ile az önce attığı adımı bu kat için geri aldığında karşısındaki asansörden hemen sonra tekrar içine girdiği küçük kabinin de kapıları kapandı.
Bir alt katta işin bitti güzelim diye geçirdi içinden. Bu arada hızlıca koşmak için vücudunu hafifçe öne doğru eğmişti. Kapı açılır açılmaz deli gibi koşacak ve o kadını karşı kabinin duvarına yapıştıracaktı. Önce elinde salladığı o kaseti alacak sonra da o küçük boynunu büyük bir zevkle koparacaktı.
Emily kendi asansörünün iki saniye önde olmasına şükrettiğinde, otuzuncu kata varmışlardı. Asansörün kapısı açıldığında genç kadın tüm dikkatini karşıdaki kapalı olan metal kapıya verdi. Metal kapı iki saniye sonra tam da zamanında açıldığında içinden kulaklarından ateşler çıkan aklında kesinlikle çift boynuzla dalma planı bulunan dev bir boğa son sürat kendisine doğru koşmaktaydı.
Emily küçük bir çığlık koyuverip asansörün kapısını kapatan düğmeye uzandığında adamın “Lanet olsun.” dediğini ve bir saniye sonra tüm gücüyle kapanan kapıya vurduğu sesi duymuştu. Genç kadın sağ taraftaki düğmelerin olduğu kabin duvarına dayanıp gözlerini kapattı.
“Sanırım sizi öldürmek istiyor Bayan, güvenliği arayalım mı?”
Metal kapıların bile zor dayandığı kızgın bir boğanın karşısında bir güvenlik görevlisinin arkasına saklanmayı pek de tekin bulmayan genç kadın eliyle önemli olmadığını belirten bir işaret yaptı.
John deli gibi kendi asansörüne koşarken kapının neredeyse kapandığını görmüştü ama sonra hiç beklemediği bir şey oldu ve kapılar tekrar açıldı. Küçük bir topuklu ayakkabı imdadına yetişmiş ve son anda kapanmak üzere olan kapı aralığına uzanmıştı. John az önce kıkırdayarak dosyaları yüzüne kapatan kadına minnettar bir gülümseme sundu.
“Teşekkür ederim Bayan.”
“Sanırım ateşlinin ötesinde biraz hırçın.” dedi genç kız.
“Onu yola getireceğimden emin olabilirsiniz.” diyerek hafifçe sırıttığında kadınlardan diğeri söze karıştı. “Merak etmeyin bu asansörler her katta durur.”
John’un bu yeni bilgi ile içi biraz daha rahatlasa da şimdi iki asansör arasındaki farkın üç saniyeye çıktığının bilincindeydi. Az önce yapamadıysa artık karşı tarafa koşarak yetişmesi mümkün değildi. Her katta oval olarak dönen merdivenleri kullanması ise tam bir aptallık gösterisi olurdu. Çaresizce en alt kattaki karşılaşmayı bekleyecek ve onu binanın girişinde öldürecekti.
Kabinin kapısı tekrar açıldığında karşı kabin de bir eli düğmenin üzerinde durup sabitlenmiş gözleriyle kendisine bakan o deli kadını gördü.
“Onu bana ver hemen.” diye kükredi.
“Gel de al.” cevabı ise karşıdaki kapılar kapanmadan hemen önce gelmişti.
28.Kat (Artık sadece iki saniye aynı katta kalabiliyorlardı.)
“Seni öldürmemem için bana yalvaracaksın tatlım.” John eliyle kabine sıkı bir yumruk attı.
“Bayım bu genç kadını tehdit etmemenizi size tavsiye ederim ben avukat Step…”
Kapılar kapandıktan sonra Emily kabin arkadaşı genç avukata küçük bir teşekkür etti.
27.Kat
“Senin nasıl avukat olduğunu çok iyi biliyoruz. Yatmadığın müvekkilin yok.” John yanındaki genç kadının öne çıkarak sarf ettiği cümleye inanmamıştı.
26. Kat
Avukat Stephan Emily’in önüne geçerek John’un yanındaki kadına doğru alayla seslendi.
“Seninle yatmadığım için değil mi tüm bunlar.”
Genç kadın açıkta kalan ağzını kapamakta güçlük çekerken Emily’nin asansöründen ıslık ve alkış sesleri yükselmişti.
18.Kat
“Bir daha benim asansörümdeki kadınlara laf atarsan elimden kurtulamazsın avukat bozuntusu.” John öfkeyle haykırdı.
Emily kabinden başını çıkardı. “Benim kurtulamadığım gibi mi?”
12.Kat
“Bende bir imza alabilir miyim lütfen?” Emily kabindeki genç bir kadının uzattığı dosyayı özenle imzaladı. Olivia’ya Sevgilerle…
“Hey siz ne yapıyorsunuz orada?” John karşıdaki kabinin ortasında çember olmuş küçük topluluğa kaçamak bir bakış attı.
8.Kat
“Boğazındaki elimi hissedebiliyor musun tatlım?”
Emily başını tam olarak emin olamadığını gösterircesine salladı. “Testislerindeki tekmemi hissedebildiğin kadar.”
6.Kat
John “şimdi” deyince tüm kabin bir ağızdan bağırdı.
“Seni aptal medya maymunu!!!”
Emily öfkeyle kapıyı kapatan düğmeye uzandı.
4.Kat
Emily ortadaki birleşmiş ellerin üzerine iki elini de koydu.
“Birimiz hepimiz için ve hepimiz Emily için.”
1.Kat
“Seni kollarıma alacağım an için çıldırıyorum bebeğim.”
Emily ellerini birleştirip kalbine doğru bastırdı.
“Seni aşağıda bekleyeceğim hayatım.”
Giriş Kat
John tüm gücüyle asansörün kapısından kendini dışarı attığında gördüğü manzara ile taş kesildi. Karşısındaki asansörün kapısı kapalıydı. Bu mümkün değildi, giriş kata kendilerinden önce varmaları gerekiyordu. Başını kaldırıp göstergeye baktığı o anda asansörün birinci kattaki ışığının yeni söndüğünü fak etti. Ellerini beline koyarak asansörün kata gelmesini dayanılmaz bir arzu ile bekledi. Kapılar açıldığında federal kendini kabine attı. Az önceki gruptan sadece üç kadın gözleri yuvarlarından fırlamış gibi kendisine bakıyorlardı.
İki kişi eksikti. Medya maymunu ve o avukat bozuntusu.
John elini kabinin aynasına geçirip hızla dışarı çıktı. Birinci katta inmişlerdi. Tanrım bu hatayı yaptığına inanamıyordu. Hızla merdivenlere doğru yöneldi.
Emily asansör giriş kata varmak üzereyken o adamdan kaçamayacağını biliyordu. Muhtemelen binanın giriş kapısına bile gelemeden ona yetişirdi. Aklı bu çılgınca korkuyla asansörü durduran o tuşa bastı ve sonra da tekrar birinci kata.
Genç kadın birinci katın koridoruna çıktığında hala ne yapacağını bilmiyordu. Diğer asansörlerden birine binerek bu oyunu ne kadar daha uzatabilirdi ki?
Genç avukat yanı başında belirip ve onunla birlikte gelmesini söylediğinde Emily adamın peşinden koşar adımlarla ilerledi.
“Sizi acil çıkış kapısından çıkaracağım Bayan. Binanın yan tarafına açılır. Tek yapmanız gereken bir kat inip caddeye karışmak.”
Emily koşarken kendisine yardım eden bu genç centilmene arka arkaya teşekkürlerini sunuyordu. “Teşekkür ederim Bayım. Çok teşekkür ederim.”
Adam döndükleri köşedeki demir bir kapıyı açarak gülümsedi. “Buradan çıkabilirsiniz.”
Emily adama son kez teşekkür edip ince demir merdivenlerden sağlam adımlarla aşağı inmeye başladı.
Avukat Stephan neredeyse son basamaklara varmış genç kadının arkasından el sallarken hızlıca çekilip arkasındaki duvara yapıştığını hissetti. John Parker ilk basamakta durup bir elini adama tehditvari bir şekilde salladı. “Seni geberteceğim ahbap, şu kadını hallettikten hemen sonra.”
Emily son basamaktan atlayıp mermer zemine bastığında yukardan gelen öfkeli bir ses işitti. “Olduğun yer de kal yoksa ateş edeceğim.” John merdivenleri hızlıca inip aradaki farkı neredeyse kapadığında genç kadın iki saniye durmakla en büyük hatayı yaptığını fark etmişti. Hatasını telafi etmek istercesine ok gibi yerinden fırladı. John yere uçarcasına inip geniş adımlarla kadının peşinden binanın ön tarafına doğru koşmaya başladı.
Aralarında sadece beş adım kaldığında silahını yerine soktu. İki elinin de boşta kalmasını istiyordu. İçinde onu gebertirken iki elini de kullanmak gibi cani istekler baş gösteriyordu.
John elini uzatıp kadının elbisesinin arkasındaki saçma fiyonga uzandığı sıra da ayaklarının yerden kesildiğini hissetti ve o hızla yerde yüz üstü bir süre kayarak ilerledi.
Emily arkasını dönüp bu komik manzarayı gördüğünde elini ağzına götürüp hiç yeri olmayan kahkahasını gizledi ve ardından binanın önünde bulduğu ilk boş taksiye kendisini işaret ederek bindi.
“Genç bir hanımın peşinden böyle kudurmuşlar gibi koşulmaz. Erkeklere bu günler de neler oluyor böyle?” John omzunu dürten ve az önce ayaklarını yerden kesen uzun sopaya baktı sonra da başında dikilen yaşlı kadına.
“Lanet olsun.” dedi parlak zemine yumruğunu geçirirken.
Başını çevirip az ilerideki caddeye baktığında ise artık medya maymunundan eser yoktu…
<><><><><><>
John Parker New York halk kütüphanesinden içeri girdiğinde hızlı adımlarla üst kattaki olay yerine doğru ilerledi. Sabahtan beri zaten o saçma kasetin peşinde oldukça zaman geçirmişti. Kütüphanenin açılmasına yaklaşık on beş dakika vardı, bu da demek oluyordu ki bölüm şefi Mason Carter’ı bulması için de tam olarak bu kadar vakti kalmıştı.
John şefi dün akşam bıraktığı yerinde otururken bulduğunda yanındaki tanımadığı genç adama aldırmayarak onlara doğru ilerledi.
“Şef seninle hemen konuşmam lazım.”
“Parker bende seni arıyordum. Bence de hemen konuşmalıyız. Şu kaset olayı da nedir?”
John yanlarındaki genç adama kısa bir bakış atarak tekrar Mason Carter’a yöneldi. Elini göğsüne götürerek derin bir nefes aldı. Sol dizi sert zemine hızla çarpışmaktan ötürü hala acı veriyordu.
John güven veren bir sesle konuştu. “O iş ben de şef merak etme.”
“Kaseti ele geçirdin mi?” Mason Carter’ın emin olmak istediği belliydi.
“Sayılır”
“Ne demek sayılır?”
“Merak etme şef o kaset akşam haberlerine çıkmadan elinde olacak. Sadece önemsiz küçük bir aksilik oldu.” John aklına o deli kızıl geldiğinde öfkeyle gerildi. Şefe bir kadını yakalayamadığını tabi ki söyleyemezdi. Ama yalan da söylemiş sayılmazdı. O kadın gözünde küçük ve önemsiz bir aksilikti sadece.
Sophia’nın büyük okuma salonundan girdiğini gördüğünde genç kadının yanlarına kadar gelmesini bekledi ve asıl konuya girdi.
“Şef kütüphaneyi kapatma emri vermeni istiyorum.”
Mason Carter ekibinde zekâsına en güvendiği adama dehşetle baktı. “Sen aklını mı kaçırdın?”
“Hayır, hayır bak bu cinayetle ilgili kafamda çok şüpheli şeyler var.”
“Kriminal tüm delilleri öne sürecek John.”
“Hayır, muhtemelen önceki cinayetlerde olduğu gibi bunda da bize bir faydaları olmayacak. Şuraya bir bak şef, burası bir kütüphane, söyle bana Ray Allen gibi bir adamın burada ne işi var?”
“Belki canı kitap okumak istemiştir?” Bunu söyleyen Mason Carter’in yanında dikilen takım elbiseli yeni yetmeydi. John genç adama öyle bir bakış attı ki yeni ajan birkaç adım gerilemek zorunda kaldı.
“Sizi tanıştırayım. Bu yeni ajan Marc Anderson. Quantico’dan kısa bir süre önce mezun oldu ve artık bizim ekimizde. “ Carter bölümünde en güvendiği iki ajanına baktı. “O artık sizin sorumluluğunuzda.”
“Çoluk çocukla uğraşamam ben!” John ateş püskürerek uzaklaşırken Sophia elini uzatarak genç ajana kendini tanıttı. “Sophia Campbell aramıza hoş geldiniz.”
“Tanıştığımıza memnun oldum Ajan Campbell.” Sophia kendisiyle aynı yaşlarda olduğunu tahmin ettiği bu yakışıklı genç adamın elini bırakıp Mason Carter’a yöneldi. “Şef, John haklı olabilir, küçük bir inceleme yapsak?” Adamın kalkan kaşlarını gördüğü an ise telaşla ekledi. “Ray için şef.”
Mason Carter bir süre sessiz kaldıktan sonra hafifçe başını salladı. “Pekâlâ, yalnız tek bir şartla. Sadece bir gün. 5 Temmuz sabahı bu kapıları açarım.”
<><><><><><>
Emily ofisine girerek kapıyı arkasından iki kez kilitledi. Uzun zamandır tuttuğu soluğunu yavaşça bırakarak başını usulca kapıya dayadı.
“Hoşgeldiniz Bayan Hebert!” Beklemediği bu sesle yerinden sıçrayarak arkasını döndü. Lena her zamanki gözlükleri ve o her gün giydiği bitmek bilmez gömleklerinden birisiyle daha karşısında dikiliyordu.
“Ah Tanrım Lena ödümü koparttın!” Emily elindeki çantasını holdeki masaya bırakarak çalışma ofisine geçti. “Jack’den haber var mı?”
“Hayır efendim, Bay Peterson’dan hiçbir haber yok.”
Emily dün gece yarısından beri onu defalarca kez telefonla aramıştı. Çıkan operatör kendisinin bilmediği bir şeyi söylemiyordu. Şu an da ulaşılamıyor. Sonra arayınız. Sonrası yoktu ki! İki gün sonra yola çıkacaktı ve yanında götüreceği sevgilisi sırra kadem basmıştı. Harika! Sabahki saçmalıktan sonra düşünmesi gereken asıl sorunu ile yine karşı karşıyaydı.
“Kaseti alabildiniz mi Bayan Hebert?”
Emily genç kadının yüzüne bu nasıl soru der gibi baktı. “Tabi ki Lena. Aksi mümkün mü?”
Emily Hebert için aksi mümkün değildi keşke başka şeyleri mümkün kılmakta da bu kadar başarılı olsaydı.
<><><><><><>
John tuttuğu omuzu gücünü göstermek istercesine sıktı. Diğer elindeki gazeteyi ise adamın burnunun dibine kadar soktu.
“Şimdi çaylak ekibe katılman için bu ilk ve son şansın. Şu kadını görüyor musun?”
Marc gazetede üzerinde gelinlik olan yüzü belirsiz kadına bir süre baktıktan sonra başını salladı.
“Kimdir? Nedir? Nerede yaşar? Ne iş yapar? En sevdiği renk ne? Ağzında kaç dolgusu var. Hepsini bilmek istiyorum.”
“Dolgu mu?” Ajan Anderson bu soru üzerine omzuna aldığı güçle oturduğu koltukta biraz daha büzüştü.
“Bu kadında bana ait bir şey var ve bana tüm bu soruların cevaplarını hava kararmadan getirmeni istiyorum. Eksiksiz.”
“Pe-peki” Genç adam ayağa kalkarak uzaklaştı.
Sophia şimdi John’un önünde dikildiği kütüphanenin büyük pencerelerinden birine yaklaşırken sordu. “Bence ona karşı biraz sert davranmıyor musun?”
“Ray’in bana neler yaptığını unutuyorsun herhalde.”
Sophia özlem dolu bir kahkaha attı. “Onu çok özleyeceğim.”
John bakışlarını baktığı işlek caddeden ayırmadan cevapladı. “Bende, bende o koca adamı çok özleyeceğim.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder