20 Ağustos 2014 Çarşamba
Aşk Çarpar Gönül Kayar 4.Bölüm
John sırtını arkasında kalan kütüphaneye yaslayarak bakışlarını dün gece ortağının cansız bedenini buldukları o noktaya dikti. Sanki hala orada yatan adama sorar gibi fısıltıyla konuştu.
“Neden kütüphane Ray? Neden kahrolasıya bir kütüphane?” Bu soruya cevap verebilecek tek kişi Ray Allen artık yaşamıyordu ama John ne pahasına olursa olsun cevabı bulmaya yemin etmişti. Bakışlarını kaldırarak hala kan izleri bulunan alt raflara oradan da kütüphanenin tepesinde yazan o yazıya çevirdi.
“Psikoloji ve Felsefe Bölümü”
Sophia, John’un yanına gelerek adamın bir noktaya kilitlenmiş öfke dolu bakışlarını takip etti. Bir süredir aklını kurcalayan düşünceyi hiç çekinmeden dile getirdi. “Bana kalırsa, Ray katilin düşünce tarzını çözmüştü. Belki de o yüzden buraya gelerek araştırma yapmak istedi.” Genç kadın kriminalden gelen ilk sonuçların yazılı olduğu dosyayı yanındaki adama uzattı.
Parker’ın kadının kendisine doğru uzattığı dosyayı alırken emin olduğu tek cevabı verdi. “Saçma, Ray bana haber vermeden asla tek başına araştırma yapmaz!”
“Belki de bu sefer yapmıştır.” Sohpia onun yanından geçip psikoloji bölümünün dar koridorun sonundaki pencereye doğru ilerledi. Arkasını dönerek kütüphanenin başında dosyayı inceleme başlayan adamın gözlerinin içine bakarak kesin bir dille konuştu.
“Biliyorsun Ray bu işi çözerse muhtemelen bir terfi alacaktı yani demek istiyorum ki belki de bu sefer kendi başına çözmek istemiştir?”
John karşısındaki kadına ortağını anlatacak değildi. Ray ile Sophia kendisinden daha uzun yıllar çalışmışlardı fakat anlaşılan o ki Ray’i kendisi kadar tanıyamamıştı.
“Buna ihtimal vermiyorum.” diyerek kesip attı ve ardından kaldığı yerden ilk bulguları okumaya devam etti.
Sophia tekrar John’un yanına dönmek için bir adım atmıştı ki genç adam tek elini kaldırarak onu durdurdu. “Lütfen orada kal.” dedi ardından dosyanın üzerinde gezinen gözlerinin geçtiği yerler de parmakları ile hafifçe öfkeli bir ritim tuttu.
“Şimdi, diyelim ki sen katilsin ve Ray Allen’i öldürmek için tam olarak o nokta da bekliyorsun.” Sophia başıyla onaylayınca John bir ucunda pencere olan dar ve uzun kütüphanenin diğer başına kadar ilerledi. Yaklaşık iki metre ötede dikilen kadına bakarak konuşmaya devam etti. “Ben de Ray’im. Araştırma yapmak ve bir terfi kapmak için kimseye haber vermeden buraya geliyorum. Aradığım psikoloji bölümünde ve ben bunu zaten biliyorum, köşeyi dönüyorum ve seni görüyorum. Sen silahını çekerek bir federali durdurmanın tek yolu olan kalbime doğru nişan alıyorsun ve ateş ediyorsun. Bu durum da kurşun kalbime karşıdan isabet etmeli değil mi?”
Sophia ellerini önünde kavuşturup başını sallayarak desteklediğini belirttiğinde John elindeki dosyadan ilgili bölümü okumaya girişti.
“Kurşun kalbin sol tarafından on milimetrelik yan açı ile girmiş bu da demek oluyor ki ya Ray buraya aklını kaçırarak yan yan girdi. Ya da aslında ilk kurşunu burada yemedi.”
Sophia birkaç adım atarak Ray Allen’in cesedinin bulunduğu yeri çeviren çizginin kenarında durdu. “Belki de Ray köşeyi döndü ve kitabı aramaya giriştiği sırada katil kenarda beklediği yerden çıktı ve Ray ona döndüğü anda az önce dikildiğim yerden ateş etti.”
John başını hafifçe sağa sola salladı. “Katilin kendisini gizlemesi imkânsız arkasında pencere vardı.”
“Elektrikler kesikti ve karanlıktı.” diyerek fikrini bildirdi genç kadın.
“Elektrikler Ray binaya girmeden önce kesilmişti. O kadar yolu karanlıkta gelebilen birinin gözleri karanlığa alışır. Üstelik görüşü aradığı kitabı bile bulabilecek kadar net hale gelir.”
John iki adımda genç kadının yanına geldi. “Şuna bak. Sol yanaktaki deri de sürtünme izinden bahsediyor ve en önemlisi ayak bileklerinin üç santim yukarısındaki izlerden. İki bilekte de. Bu ne demektir biliyor musun Sophia?”
“Birisi onu taşımış mı?” Genç kadının iri gözleri sonuna kadar açılmıştı. Duyduklarına inanmayan bir ifade ile dosyayı alıp okumaya başladı.
“Birisi onu taşımamış Sophia. Katilin gücü onu kaldırmaya yetmemiş ve bu yüzden onu sürüklemiş.”
“Aman Tanrım John. Bu bu!” Genç kadın korkuyla devamını getiremedi.
“Ve buraya getirmiş.” Tepelerinde duran yazıyı işaret etti. “Psikoloji bölüme ve özellikle burada bulunmasını ister gibi burayı kana bulamış.”
“Katil bulunmayı mı istiyor?”
“Tam aksine” dedi John hiddetle "Katil bizimle oyun oynuyor!”
<><><><><><>
Sarah Hebert elindeki bilgisayarı oturduğu koltuğa bırakarak içten bir kahkaha attı. “Tatlım bu adam gerçekten çok yakışıklı ama Emily gazetede onun bir Federal olduğu yazıyor hayatım? Jack bir finans uzmanı değil miydi?”
Emily başını bir kez daha önündeki masanın ucuna vurdu. “Evet evet kesinlikle öyle anne” Başını kaldırarak dağılmış saçlarını yüzünden çekti. “Şey o boş zamanlarında ajanlık yapıyor.” Kurduğu bu aptal cümleye kendisi bile inanmamıştı. Yerinden kalkarak ofisinin içinde amaçsızca gezinmeye başladı.
“Demek o kadar boş zamanı var.” Bayan Hebert telaşla aklına gelen ilk ihtimali söyledi. “Hayatım yoksa Jack iflas mı etti? Sana uygun olduğuna emin misin?”
“Evet gayet uygun. Böyle şeyler söyleme lütfen anne. Onu seviyorum biliyorsun?” Emily tekrar masaya doğru gelerek üzerinde duran gazeteye kaçamak bir bakış atıp gözlerini devirdi. Söyleyememişti! Nasıl söyleyebilirdi ki?
Anne ben hafta sonu gelemiyorum. Jack beni terk edip saçma sapan bir işin peşinden gitti. Ona ulaşamıyorum beni tamamen terk etmiş olabileceği düşüncesi beni yiyip bitiriyor? Üstelik hepsi de bu değil! Şu gazete de gördüğün manyak adam da peşimde ve bu manyakla çekilmiş bir kasetim var. Ah! Ama endişelenme kaset ben de. Yani güvendeyiz.
“Emily beni dinliyor musun?”
“E-evet anne buradayım.”
“Bir an bu adamla da olmayacağı düşüncesi beni nasıl korkuttu sana anlatamam. Senin için çok endişelendim hayatım. Düşünsene bu sene senin için son şans üstelik Jasmine ve Michael’ın büyük ihtimalle evleneceklerini duyuracakları bu yıl kızımın lanetlendiğini bilmek ne kadar korkutucu olurdu. Tanrım!”
Emily artık delicesine bir hızla odayı dolaşıyordu. Jasmine ve Michael evlenmeye mi kadar vermişlerdi? Tabi ya o da kendisi ile aynı yaştaydı. Jasmine. Sinsi yılan! Eski sevgilisini elinden aldığında bile Emily bu kıza karşı bu kadar öfkelenmemişti ama şimdi!
Şimdi durum farklıydı. Bu ikisinin de son şanslarıydı. Yirmi yedi yaşından önce evlenmek ve bu saçma lanetten kurtulmak zorundaydılar. Neden işler Amerika’daki gibi yürümüyordu sanki(?) Burada insanlar kırk yaşında bile bekâr gezebiliyorlardı. Bu haksızlıktı.
Lena odaya girdiğinde Emily annesine randevusu olan bir danışmanının geldiği yalanını söyleyerek kadının cevabını beklemeden telefonu kapattı. Ardından hızla sandalyede asılı duran çantasına uzandı ve ufak bir tereddütle masada duran gazeteyi de alıp girişin yolunu tuttu.
“Bayan Hebert geri gelecek misiniz?” Emily’in soruya cevabı netti. “Hayır”
“Şey efendim nereye gidiyorsunuz? Lena karşısındaki kadının telaşından ürkmüştü. Kendisine kötü bir şeyler yapabileceği gibi saçma bir hisse kapıldı.
“Bir escort kiralamaya.” Elindeki gazeteyi kızın gözlüklerinin dibine soktu. “Tam olarak şu hayvana benzeyen ama finanstan da anlayan bir de mümkünse eli silah tutabilen.”
Lena genç kadın ofisten çıktıktan hemen sonra derin bir soluk alarak inledi. “Yüce Tanrım!”
<><><><><><>
Marc Anderson boynundaki kravatı düzeltip elinde yazan bilgilerin olduğu kâğıdı karşısındaki öfkeli adama uzattığında eli hava da kaldı. John, Sophia ile birlikte saatlerdir gömüldüğü psikoloji bölümündeki dar koridordan çıkıp köşeyi döndü ve büyük bir kütüphaneye arkasını yaslayıp kollarını göğsünde birleştirdi.
Marc durumdan yine de memnundu. Şükürler olsun ki hava kararmadan adamın kendisinden istediği tüm bilgileri toparlayabilmişti. “Oku!” dediğinde Marc bir süredir uzatmaya devam ettiği kâğıdı geri çekip kadın hakkında bulduğu bilgileri hızla aktarmaya girişti.
“Adı Emily Hebet. Yirmi altı yaşında. Kanada’lı Hebert ailesinin en küçük kızı. 57.sokakta bulunan “One57” binasının 73.katındaki dairesinde yalnız yaşıyor. Bir süredir Jack Peterson isimli bir yatırım uzmanı ile birlikte. Bir yazar aynı zamanda da ilişki danışmanı. 53.Cadde üzerinde bir ofisi var. “New York Times Bestseller” listesine bu sene girmiş ve dişçisinden aldığımız bilgilere göre de hiç dolgusu yok.”
“Ne dedin sen?”
Marc kravatını biraz daha gevşeterek yineledi. “Hiç dolgusu yok efendim.”
John ona doğru bir adım atarak hışımla genç adamın elindeki kâğıda yakaladı. “Onu sormuyorum ahmak.”
Kâğıda hızla göz atarak asıl ilgisi çeken bölüme geldi. “Meslek: Yazar, İlişki Uzmanı”
John dün gece ilk karşılaştıkları anı hatırladı. İşte şimdi her şey yerine oturuyordu. Cinayet saatinde, cinayet yerinde karşılaşmışlardı. Bir kütüphanenin önünde ve hala inanamasa da o kadın bir yazardı. “O bir yazar” dedi teyit etmek istercesine birkaç kez daha yüksek sesle. “O bir yazar!”
Ardından elinde tuttuğu kâğıda bakmaya devam etti. “Ödül: New York Times Bestseller Yılın Romantik Komedi Yazarı ”
“Bu Bestseller saçmalığı ne?” John öfkeyle genç adamdan mantıklı bir cevap bekledi.
Marc kendisine buz gibi gözlerle bakan adama cevap vermek için ağzını açtığı sıra da bakışları karşısındaki adamın tepesinde parıldayan o yazıya kilitlendi.
“Çok satanlar efendim. Şu arkanızdaki kütüphanedekiler gibi.”
John başını kaldırıp arkasındaki devasa kütüphanenin tepesinde parlayan yazıya baktı. Sadece bir an…
Hemen sonra gözleri kütüphanenin sonundaki köşeye psikoloji bölümü ile birleşen o yere odaklandı.
Birisi onu taşımamış Sophia. Katilin gücü onu kaldırmaya yetmemiş ve bu yüzden onu sürüklemiş.
John içinden kopup gelen bütün gücüyle haykırdı. “Lanet olsun!” Öfkesi çoktan elindeki kâğıdı avucunun içinde küçük bir top haline getirmişti. Ardından ölümcül bir kasırga gibi hızla yol aldı…
<><><><><><>
Emily dairesine girdiğinde hava çoktan kararmıştı. İnanamıyorum diye düşündü genç kadın bir kez daha. Bu haberin kısa süre de unutulacağını düşünmek gibi bir yanılgıya kapılmıştı. O escort şirketinden adımın attığı an görevli kadın kendisini tanımıştı. Bu iş gerçekten ona pahalıya mal olmuştu. O seçtiği insan ve hayvan karışımı adama verdiği bir tomar para yetmezmiş gibi bir de kadına susması için hatırı sayılır bir para ödemişti.
Emily elindekileri gelişi güzel yere atarak salonun köşesindeki küçük bara geçip kendini rahatlatmasını umduğu bir şişe açtı. Ne tuhaf bunu tam da bu gece Jack ile birlikte içmek için saklamıştı. Kadehe uzanıp yarısından fazlasını bu eski şarapla doldurdu. Büyük bir yudum alarak gergin bedenini esnetti.
Karanlık ve sessizlik iyiydi. Şuan da tam olarak aradığı iki şeydi…
“Bana da bir kadeh doldurur musun hayatım?”
Emily duyduğu sesle olduğu yerde sıçradı. Eline dökülen şaraba aldırmadan hızla sesin geldiği tarafa baktı. Karanlıkta bir şeyler görmek için çabaladığı sırada odanın karşı köşesinde duran o en sevdiği okuma koltuğunun yanındaki lambanın ışığı açıldı.
John Parker parlayan gözleriyle korkuyla dikilen genç kadını baştan aşağı süzdü.
“Ne de olsa gece uzun olacak.”
Ardından gülümsedi. Gülüşünde sıcaklıktan eser yoktu…
Etiketler:
aşk,
dükümsü romanlar,
edebiyat,
emily,
hayat,
john,
katil,
macera,
melek,
otobiyografi,
öykü,
roman,
romantik komedi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder