16 Aralık 2014 Salı
Aşk Çarpar Gönül Kayar 8.Bölüm
03 Temmuz 2013, 21:15 Konum: Brooklyn Köprüsü
John sigarasından son bir nefes daha çekip izmariti açık camdan geceye savuruverdi. Buna yakışır berbat bir geceydi. Gözünü yoldan ayırmadan yanında oturan ortağına dördüncü cinayette gözüne çarpan ortak noktaları sıralamaya başladı....
“Yine tek bir kamera kaydı yok, alınmış ya da gönderilmiş her zamanki gibi bir e-mail yok, lanet olsun şüpheli bir arama kaydı bile yok. Tekrar başa döndük ve bir kez daha işimiz kriminale kaldı. Bir şey çıkacak mı dersen diğer cinayetler gibi gözle görülür bir boğuşma izi yok o yüzden bir sürpriz beklemiyorum. Ray, sanki kurbanların hepsi katili tanıyor bunda hemfikiriz ama anlamadığım katil kurbanlarına nasıl ulaşıyor. Sanırım bu üzerinde çalıştığımız an akıl almaz dosya.”
Ray Allen köprünün ışıklarına diktiği gözlerini kıstı. “Bilmiyorum belki de ulaşmanın başka bir yolu vardır.”
“Nasıl?” John o yolu bulmak için günlerdir kafasını patlatıp duruyordu.
“Bunu bilseydim katili yakalamış olurduk.” Kendi kendine konuşur gibi devam etti. “Belki de onlara ulaşmak için elektronik cihazlara gerek duymuyordur.”
John Manhattan tarafına geçtiklerinde küçük bir kahkaha attı. “Belki farkında değilsin ortak ama 2013 yılındayız bu dediğin pek mümkün değil.”
“Her neyse beni buralarda bırak.”
John onun keyfini biraz olsun yerine getirmeyi denedi. “Benimle gelip New York Yankees maçını izlemek istemediğine emin misin? Harika bir maç olacak!”
“Hayır, burada indir. Mary’de merak etmiştir zaten.”
“Saat epey geç oldu eve bırakmamı ister misin?”
“Sanırım eve kadar biraz yürüyeceğim.”
John arabayı kaldırım kenarına çektiğinde Ray Allen koca bedenini çevik bir hareketle araçtan çıkarmayı başarmıştı. “Ray, er ya da geç bu dosyayı çözeceğiz. Mary’e selam söyle.”
Belli belirsiz başını sallayıp gülümsedi. “Görüşürüz John.”
“Görüşürüz ortak.”
John adamın Manhattan girişinde gözden kayboluşunu uzun uzun izledi. Bunun onu son görüşü olduğunu bilse belki de detaylara daha fazla dikkat ederdi.
Ray Allen evinin aksi istikametine doğru -bir bilinmeze doğru- ilerlemekteydi!
<><><><><><>
5 Temmuz 2013 Saat:15.30 Manhattan 5.Cadde New York Halk Kütüphanesi 3.Kat
Belki de onlara ulaşmak için elektronik cihazlara gerek duymuyordur…
O uğursuz gece de Ray ile yaptıkları son konuşmayı hatırladığında genç adamın bedeni öfkeyle gerildi. Buradaydı işte, Ray’in öldürüldüğü yerde! Bütün elektronik cihazlardan uzakta, kitapların cehenneminde…
Kendini kütüphanenin kalabalık koridoruna attığında hala o odada öğrendiği gerçeği sindirememişti. Sabahtan beri aptal bir parmak izinin peşinde koşturup durmuştu. Oysa tahmin etmeliydi. Karşısındaki kişiler tam anlamıyla profesyoneldi. Şans kelimesinin gücünü yeniden fark etti genç adam, kendisine uzun yıllardır küs olduğu eski dostu –şansı- ona barış çubuğu uzatmış kendisinin de aynı karşılığı vermesini beklemekteydi. Eğer şeytanın aklına bile gelmeyecek bu durumu fark etmeselerdi muhtemelen FBI hiçbir iz olmadığı gerekçesi ile tıpkı diğerleri gibi bu dosyayı da kapatırdı. Hatta Şef Carter Ray’in ölümünün üzerinde çalıştıkları dosya ile bir alakası olduğunu bile düşünmediğini söylemişti.
Ama artık biliyordu hatta emindi. Ray katilin kurbanlarına nasıl ulaştığını bulmuştu ve o gece sırf bu yüzden buraya gelmişti. Neden kendisine haber vermemişti ki! Aklına bu seferde Sophia ile yaptığı o konuşma geldi.
Ray bana haber vermeden asla tek başına araştırma yapmaz!
Belki de bu sefer yapmıştır.
John elinde tuttuğu poşetin içindeki kitapta yazılı isme bir kez daha baktı. “Emily Hebert” Dün akşam kadının korkudan yeşilin en koyusuna dönmüş gözlerine bakmış ve kararını o anda vermişti. Az çok suçlu psikolojisinden anlıyorsa bu kadın asla katil olamazdı, belki bu işlerin içindeydi ama katil olamazdı. Böyle korku ile bakan gözlerin sahibi bir adamın şakağına silahı tutup ateşleyemezdi. Ama şimdi elinde tuttuğu şeye bakarken emin olduğu bir şey vardı. Kadın bilerek ya da bilmeyerek de olsa bu işlerin içindeydi. Elindeki gerçek bir kanıt sayılırdı.
“John?”
Adını işittiğinde başını kaldırıp sesin geldiği yöne baktı. Sophia koridordan kendisine doğru ilerlemekteydi. Yanına geldiğinde ise beklemeden söze girişti.
“Haklıymışsın Jack Peterson adına Grand Central’dan kesilmiş bir bilet yok. Yetinmeyip tekrar hava yolu şirketleri ile de görüştüm şu ‘Kanada biletleri’ haricinde farklı bir şey yok ve otobüs firmaları. Hiç birinde bu isme ait bir yolcu yok. Adam büyük ihtimalle hala New York’ta.”
John yumruğunu arkasındaki sütuna hızla geçirdi. “Tabi ki öyle. Büyük ihtimalle yarın güzel sevgilisi ile birlikte Kanada’ya kaçacaklar.” dedi. Elindeki poşeti kadına doğru salladı. “Şuna bak Sophia, Ray’in öldürüldüğü yerdeki kütüphanede bulduk. Parmak izi olmayan bir kitap. Hayır hayır hiç parmak izi olmayan bir kitap. Muhtemelen oraya katil tarafından eldivenle yerleştirilmiş. Bu arada bil bakalım kitap kime ait.”
Sophia Campbell soğukkanlılıkla cevapladı. “Emily Hebert mi?”
“Ta kendisi. Muhtemelen olayın kapanmasını bekliyorlar. Ardından bir bakmışsın Kanada’ya kaçmışlar. Ülkeler arası kriz. Şef’i arayıp kadını tekrar sorguya almamız gerektiğini söyle, en azından uçak saatine kadar. Kadını sen aldır, biliyorsun yönetim tepemde. Benim görünmem doğru olmaz. Ha! Bu arada sorguda ben de olacağım” Aklına gelen bir düşünce ile daha hararetli bir şekilde konuşmaya devam etti. “Belki de kadının peşine birini takmalıyız böylece adamı havaalanında yakalarız.”
Sophia araya girerek onun sözü kesti. “Pekala kadın şuan burada zaten.”
“Anlamadım?”
“Beşinci katta bir imza günü var, girişteki dev afişleri görmedin mi? Az önce başlamış olmalı. 17.30 civarında da biter bitmez alırız.”
“Kimi alıyorsunuz?” John ve Sophia aynı anda sesin geldiği yöne döndüler. Mason Carter her zamanki öfkeli tavrı ile sadece birkaç adım ötede dikiliyordu.
John genç kadının önüne geçip direk olarak Carter’a yöneldi. “Şef yeni deliller var. Ray’in öldürüldüğü yerde üzerinde hiç parmak izi olmayan bir kitap bulduk. Kitap Bayan Hebert’a ait ve sevgilisi şu adam New York’tan hiç çıkmamış bana kalırsa hala Manhattan eyaletinde. Muhtemelen yarın sabah Kanada’ya kaçmayı planlıyorlar, uçak biletleri var. Hava alanına birkaç adam koyarsak…”
Mason Carter elini kaldırıp cümlesini havada kesti ardından kederli bir ifade ile karşısındaki adama baktı. “John git evine ve bir süre dinlen.”
“Şef sana delil buldum diyorum… Ben…”
Yaşlı adam bir kez daha elini kaldırdı. “Bana bir parmak izi bulsaydın bile bir delil sayılmazdı. Kadın o gece nerede olduğunu kanıtladı mı?” Sesini yükselterek bir kez daha sordu. “Kanıtladı mı John?”
“Evet ama…”
“Kanıtladı mı Sophia.”
“Evet efendim.”
“O halde siz iki ahmak ne demeye hala o kadınla uğraşıp duruyorsunuz. Şu sevgilisi her kimse arama emri çıkarın ve artık bu işe daha fazla karışmayın. Elimizde bir yığın dosya var ve kalan en iyi iki ajanım günlerdir bu saçmalıkla uğraşıyor. Benim kızımda bu kütüphaneden faydalanıyor. Ne yani onun parmak izini bulsanız, onu da mı suçlayacaksınız.”
“Tabi ki hayır. Şef ben…” John boğazının düğümlendiğini hissetti.
“Ray ile ilgili hassasiyetinizi bildiğim için bu zamana kadar size karışmadım. Ama bu sana son uyarım John bir daha o kadınla uğraşırsan…” derin bir nefes alarak devam etti. “Seni görevden alırım. Aynı şey sizin içinde geçerli Ajan Campbell.”
Mason Carter sözlerini bitirip taşıdığı öfke ile birlikte yanlarından uzaklaştı. İki ajan onun gözden kaybolmasını sessizlik içinde izlediler. Adam merdivenlerden inip gözden kaybolduğunda John elini Sophia’nın omzuna koyup hafifçe gülümsedi.
“İmza günü kaçta bitiyor demiştin?”
<><><><><><>
Emily ayaküstü karaladığı kısa konuşmasını bitirdiğinde tüm kadınlar hayranlık dolu gözlerle kendisini ayakta alkışlamışlardı. Son bir saattir de neredeyse hepsine imza vermiş, tutarsız aşk hikâyelerini dinlemiş ve çoğu ile fotoğraf çektirmişti. Etkinliğin sonunda bu organizasyonu sağlayan adam kürsüye gelip kendisine iltifat dolu sözler sıralarken genç kadın gözleriyle büyük salonu taramaya girişti. Ne kadar düşünmemeye çalışsa da o adamı aklından çıkaramıyordu. Sanki şu kapıdan tüm heybetiyle girecek ya da davetliler içinde onun öfke dolu yüzünü görecekti dahası bulundukları sahnenin arkasındaki perdelerin arasından fırlayacak ve kendisini yere yatırıp kelepçeleyecekti. Genç kadın ne yaparsa yapsın bir türlü adamın yaydığı o negatif enerjiyi üzerinden atamıyordu.
“Ve son olarak hayranlarınız adına size sormak istiyorum Bayan Hebert. Okurlarınıza verdiğiniz tavsiyelere son derece tezat olmasına karşın bir federalle aşk yaşadığınız doğru mu?”
Emily ‘federal’ kelimesini duyduğu an salonu tarayan bakışlarını kürsüdeki adama çevirdi.
“Biliyorsunuz medya dün gazetelerde çıkan bu haberle çalkalandı. Yani ünlü Bayan İlişkibilir’de bu imkânsız aşka teslim olmuş olabilir mi?” Adam her dakika daha da saçmalamaya devam ederken Emily ona yaklaşmış ve çoktan mikrofona uzanmıştı.
“Bu bir tanıtımdı.” dedi ve kısa bir soluk aldı. “Televizyon programının devamı olarak kanal ile anlaşmalı olarak yürüttüğümüz küçük bir tanıtım. Oyuncu arkadaşımızda bu konsept de bir federal gibi yer aldı. Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ederiz.” Titreyen elini mikrofondan çekip kürsünün arkasına sakladı.
“Biz burada bir yanlışa dikkat çekmek istedik Bayanlar. Olmayacak yerde karşımıza çıkabilecek tehlikeli erkeklerin bir kadının ayağını nasıl kaydıracağına dikkat etmemiz gerektiğini göstermek istedik ve başardık da dikkat çektik.” Salona güzel bir gülümseme sunup devam etti.
“Unutmayın eğer gerçek bir ilişki istiyorsanız ayakları üzerine sağlam basan adamlar bulun. Bırakın şu Harley Davidson marka motoru ile sizi işinize bırakacak erkek hayallerini ya da sizi bir bilardo masasına yatırıp kombine atış yapacak sevgili düşüncelerini, yakışıklı bir aktör bozuntusu ile romantik bir akşam yemeği ya da yatakta iyi olduğu söylenen şu federal kasıntıları. Böyle erkeklerin sizin hayatınızda yeri yok! Onlar vaftiz edildiklerinden beri kiliseye girmemeye yemin etmişlerdir. Uğraşmak sadece kullandığınız kırışık karşıtı kremlerin PH değerini arttırır. Bir ilişkiyi gerçek bir aşk yeminine dönüştürmek sadece sizin elinizde. Kontrolü ele alın unutmayın ki bu ilişkide beyniyle düşünebilen tek taraf siz olacaksınız! Ben Emily Hebert, birçoklarının dediği gibi Bayan İlişkibilir bugün burada bize katılan tüm okurlarıma teşekkür ederim. Hoşcakalın.”
Emily konuşmasının sonunda alkışlar eşliğinde adamın kendisine uzattığı küçük plaketi alarak selam verdi ardından hızlıca sahneden indi. Başarmıştı işte, tıpkı Mason Carter’in kendisine dediği gibi haberi kesin bir dille yalanlamıştı. Genç kadın sahnenin arkasındaki kapıdan çıkıp etrafa göz attı. Herkesin kendi halinde olduğu koridora çıkıp hızlı adımlarla asansöre ulaştı. Asansör on saniye içinde giriş kata ulaştığında genç kadın küçük bir şaşkınlık yaşadı. Tuhaf, her şey son üç günün aksine ne kadar da olağandı. Yeni korumalarını son anda arka kapıya yönlendirmekle iyi yapmıştı. Arka taraftaki girişe doğru ilerlerken kimseyi görmeden buradan ayrılmak ve eve gidip valizini hazırlamak için can atıyordu.
Bir de şu adam vardı. Sadece kendisinin bileceği escortu ve tüm ailesinin yarın öğreneceği sahte nişanlısı. Daha bu sabah ailesine nişanlandığını söylemeye kadar vermişti. Planlarının aksine mecburen televizyondakinin küçük bir oyun olduğunu ve hayatındaki gerçek adamın tam olarak yanındaki nişanlısı olduğunu. Ailesinin haklı öfkesini yatıştırmak ve Jasmine’den bir adım öne geçmek için başka şansı kalmadığının farkındaydı. Zaten Kanada seyahati bittiğinde Jack’ de New York’a dönmüş olurdu. Onunla konuşacak artık evlenmek istediğini açıklayacaktı ve yirmi yedi yaşına basmadan oldukça iyi bir evlilik yapmış bir kadın olacaktı. Belki balayında Jack ile birlikte Kanada’ya ufak bir yolculuk da yaparlardı.
Emily telefonuna uzanıp escort şirketinden verdikleri adama ait numarayı aramaya koyuldu. Her ne kadar Jack’in yerine geçecek olsa da bu hava yolu şirketinde ise yaramazdı. Onun adına da bir bilet alması şarttı.
“Bayan Hebert?” Emily sesin sahibini adını işittiği an tanıdı. Ağır çekimde arkasını dönüp sesin sahibine bir süre bakakaldı. Kendini toparladığı an güçlükle konuşmaya çalıştı. “Se-sen? Sakın bana yaklaşma.”
<><><><><><>
John yaklaşmak yerine dayandığı duvar kenarında kollarını göğsünde kavuşturmuş genç kadını itinayla süzüyordu.
Sırıttı daha çok alaycıydı. “Korkmayın lütfen.” Dışarıda duran arabayı işaret edercesine başını kapı tarafına yöneltti. “Arabanızı gördüm de neden arka kapıda acaba? Yoksa birinden mi kaçıyorsunuz?”
Emily telefonunu tekrar çantasına attı. “Ben kimseden kaçmam. Ay-ayrıca korkmam da!”
“Kaçmıyorsanız o halde sorun yok. Eee, yolculuk nereye bakalım. Durun ben tahmin edeyim. Kanada olabilir mi?”
Genç kadın bir an boş bulunup atıldı. “Nereden biliyorsun?”
“Ben federalim unuttunuz mu Bayan? Ama sorun değil isterseniz hemen size hatırlatabilirim.”
John kollarını açıp arsızca sırıttı ve ceketinin önünü açarak beline takılı olan kelepçeyi ortaya çıkardı.
Emily pudra rengi ayakkabısının bir topuğunu hızlıca zemine geçirdi. “Mason Carter benim aksime verdiği sözleri tutamıyor galiba. Karşılığında sizi bir daha görmek istemediğimi söylemiştim.”
John yalandan bir iç çekişle elini kalbine götürdü. “Ah! Bakın şimdi de sizin verdiğiniz sözü çok merak ettim.”
“Okurlarıma sizin aptal bir oyuncu olduğunuzu söyledim. Gazetedeki haberi yalanladım. Fakat korkarım tam olarak yalanlayamamışım aptal olduğunuz gerçeği tüm yalanlamaları tersine çeviriyor belli ki.”
Adam dayandığı duvardan ayrılıp sakin adımlarla kendisine doğru yaklaşmaya başladığında Emily’de ona ayak uydurarak kapıya doğru geriledi. “Bakın ta-tamam sizi de anlıyorum. Kaybınız var ama acınızı benden çıkarmayın. Be-benim bu işlerle bir ilgim yok.”
John adımlarını genişletip iki saniyede yanına geldi. “O halde yardım edin bana. Bildiklerini anlatın.”
Gerilemeye devam ederken adamın yüzüne haykırdı. “Bir şey bilmiyorum seni Tanrı’nın cezası.” Sırtı sütuna değince korkuyla başını çevirdi.
John elini yavaşça mermer sütuna dayadı. “Teklifimi düşünün Bayan Hebert. Siz bana yardım edin ben de sizi koruyayım.”
Emily bakışlarını adamın yakasından yüzüne doğru kaydırdı. “Peki beni sizden kim koruyacak? Son üç güne bakarsak bana zarar verebilecek tek kişi sizsiniz Bay Parker.”
Kapılar açıldığında Emily’de derin bir nefes aldı. İki iri yarı adam ellerindeki silahlarla girişte belirdiğinde John aniden silahına uzandı. Emily de onun silahı yeni kavrayan eline.
“Durun! Onlar benim şeyim. Korumalarım.” diyebildi bakışları kesiştiğinde. “Gördüğünüz gibi güvendeyim. Umarım katili bulursunuz, bunu sizin kadar istiyorum artık. Çünkü bayım sizden başka türlü kurtuluş yok.” Adamın yörüngesinden çıkıp girişteki muhafızlarına doğru ilerledi ve tekrar sesini işittiğinde ise duraksadı.
“Eğer gerçekten masumsanız işte o zaman daha büyük bir tehlikenin ortasındasınız. Düşmanın nereden saldıracağını bilemezseniz kurban olmaya çoktan mahkûmsunuz demektir ve o zaman çok güvendiğiniz korumalarınız bile sizi kurtaramaz.”
“Şu ruh hastası düşüncelerinizi, aptal tavsiyelerinizi kendinize saklayın. Tekliflerinizi de öyle…”
Emily iki adamın arasından geçip kapıya ulaştığında uzun süre soluksuz kalmış gibi temiz havayı ciğerlerine çekti. Anahtarını çıkarıp arabasına doğru ilerlediği sırada hayatını karartan gölge de inatla peşinden gelmeye devam etmekteydi. Sesini duymadığı bir gün huzuru da bulmuş olacağım diye düşündü.
“Jack Peterson, New York’tan hiç ayrılmamış. Adreslerinde de bulunamıyor. Tabi siz bunu biliyor olmalısınız. Sonuçta sevgiliniz.”
Emily kapıyı açtıktan sonra dönüp adama cevap verdi. “Adreslerinde bulamazsınız çünkü Jack New York’ta değil. İş seyahati için şehir dışına gitti.”
“Peki bundan emin misiniz? Belki size yalan söylemiştir.”
“Jack bana yalan söylemez.” Emily direksiyon başına geçtiğinde John ona yetişmek için hızla ilerledi. İkinci adımında korumalar tarafından engellendi. Bu müdahale onu iyice çılgına çevirdi. Öfkeden kasılan çenesini güçlükle oynattı. “Hemen çekilin önümden. Hemen!” Cebinden rozetini çıkarıp adamlara salladı. “Tabi geceyi farelerle dolu bir hücrede geçirmek istemiyorsanız.” Adamların açtığı boşluktan geçerek kadının arabasının dibine girdi.
“Şu kartı alın. Eğer olur da bunlar sizi kurtaramazsa lütfen beni arayın.”
“Gerek olacağını sanmıyorum teşekkürler. Benim federallere ihtiyaç duyacak bir durumum yok.”
John uzanıp kadının elini tuttu. “Size alın dedim.” Kartı avucuna yerleştirdiğinde Emily elini kirli bir suya değmiş gibi tiksinerek geri çekti ardından kartı yanındaki koltuğa fırlatıverdi.
“Biliyor musunuz Ajan Parker. Sürekli etrafımdasınız. Önce şu cinayet dosyası ardından erkek arkadaşımdan sanki bir daha geri dönmeyecekmiş gibi bahsetmeniz. Şimdi de bana ahlaksızca kartınızı vermeniz, ısrarla sizi aramamı istemeniz. Birde tuhaf teklifler sunmanız var tabi. Ama ben sizi de anlıyorum. Benden etkilendiyseniz böyle küçük oyunlara gerek yok.”
Bayan “İlişkibilir” konuşmaya devam ederken, John ön camına dayandığı üstü açık aracın rahatsız direksiyonunda oturan ve her kelimesinde o küçücük omuzlarını tuhaf şekillere sokan bu kadına oldukça dikkatle baktı. Bakışları açık omuzlarını takiben bileğindeki ince bir künyeyi geçip direksiyonu tutan beyaz ellere kadar geldiğinde genç kadın bir elini direksiyondan çekip kulağının arkasından çıkan inatçı bir saçı yerine sokmaya çalıştı. Emily adamın gözleriyle yaptığı bu kısa süreli yolculuğu fark etmişti. Fark etmemek mümkün değildi ki! Sanki hep gitmek istediği bir şehri sindirerek gezen bir turist gibiydi. Genç kadın bu cümleyi aklından geçtiği anda sevdi. Ormanda yaşayan bir kahraman yarattığı gün bunu onun için kullanabilirdi. Erkeklerin düşünceleri ve verdikleri tepkileri hakkında bilinen kesin kavramlar vardı. Mesela bu adam büyük ihtimalle birazdan ona kur yapmaya başlayacaktı. Az çok tanıdığı kadarıyla zeki birisine benziyordu ve bu yüzden umarım on erkekten sekizinin yaptığı gibi söze gözlerinden başlamazdı. Genç kadın elleriyle direksiyonda belli belirsiz ritim tuttururken sessizce düşünmeye devam etti.
Haydi bakalım federal, seni bir de asılırken görelim. İnan tarzını çok merak ediyorum.
Adam biraz kararsız mı görünüyordu? Yüzünden tek okunabilen bir ikilemde olduğuydu. Emily onun hafifçe aralanan dudaklarından konuşmak üzere olduğunu anladı. Derin bir soluk vererek “Alt kısım biraz geniş.” dediğinde ise genç kadın kulaklarına inanamadı. Bu adamın yaptığı kur bile kabaydı. Tabi ki kibar olsa durum değişmeyecekti ama şuan da pantolonunu çıkarmak ve etiketinin üzerindeki “M” harfini onun gözüne sokmaktan dayanılmaz bir haz alacaktı.
Emily aklından geçeni yapmadan önce John aklındaki ilk tahmini yaptı. “Cadillac Eldorado Seksen Beş Model!” ve ekledi. “Evet kesinlikle bu olmalı aslında Yetmiş Dokuz Modele de biraz benziyor fakat dedim ya bunun alt kısmı biraz daha geniş. O yüzden Bayan Hebert, direksiyon uzağınızda kalıyor.” John elini arabanın parlak boyası üzerinde gezdirirken genç kadın başını hafifçe yana eğerek duyduklarını sindirmeye çalıştı.
Emily şaşkındı. Hayatında ilk kez bir adam kendisinden daha çok arabasıyla ilgileniyordu ve ilk kez kendi kalçalarının ölçüsü yerine arabanın genişliğini merak ediyordu. Ne yapıyordu bu? Şimdi de arabasını mı okşuyordu?
Vay canına! diye düşündü genç kadın. Bu adam kesinlikle Madame Tussauds Balmumu Müzesi’nde bir heykeli hak ediyordu.
Tabi ki hak ettiğini bulmadan önce kendisinin hışmından kurtulamayacaktı.
"Teklifinizi kabul etmem için Bay Parker; öncelikle biçimsiz duran saçlarınızı kestirmeniz sonra şu felaket görünen deri ceketi çıkarmanız ve o lanet olası kemeri de yok etmeniz gerek."
John severek kullandığı pantolon kemerinin ilk günden beri kadını rahatsız ettiğinin fazlasıyla farkındaydı. Ama o rahatsız oluyor diye de kendi rahatını bozacak değildi. Ağırlığını arabanın camından çekerek kaldırımda bir adım geriledi.
Elleri ceketin altındaki beyaz gömleğinin üzerine taktığı iki göğsünden inen sıkı kemerde gezinirken kadının kendine güvenini yerle bir etmek istercesine alayla sordu. "Bayan Hebert yoksa kemerim sizi tahrik mi ediyor?" Ardından bir an bile tereddüt etmeden tekini öne doğru çekerek hızla göğsüne geri çarpmasını sağladı.
Emily duyduğu bu sinir bozucu sesle yüzünü buruştururken düşünmeden adamın son derece ahlaksız sorusunu da yanlış cevaplamış oldu. "Hayır, sadece beni deli ediyor!" dedi. İşte yine kadın küçük beyaz omuzlarını önce ileri ve sonra geri oynatmıştı.
John kaldırımın ortasında başını sallayarak gür bir kahkaha attı ve tekrar yüzünü çatık kaşlı suratsız kadına çevirdi.
"Bayan Hebert ikisi de aynı şey. Birde ilişki uzmanıyım diye geçiniyorsunuz." Gülmeye devam ediyordu hem de sinir bozucu şekilde. Fakat Emily Hebert bu adamla aynı seviyeye inecek o basit kadınlardan biri asla değildi. Hele hislerini ilk dakikadan belli eden kadınlardan hiç değildi. Bu yüzden derin bir nefes alarak bütün sinirini kontak anahtarına geçirdi. Gaza basmadan bir saniye öncede erkekleri sinir eden şeylerden sevdiği bir tanesini yaptı. Adama bakarak son kez sahte sahte gülümsedi ve aniden gülüşünü tuzla buz etti. "Ağzımdan tek kelime alamayacaksın federal."
Ardından tüm gücüyle gaza bastı. Caddenin sonundan dönerken dikiz aynasından hala bıraktığı yerde -kaldırım dibinde- öfkeyle dikilen adama bakıp arsızca gülümsedi. “Al sana Cadillac Eldorado. Al Sana Seksen Beş Model!”
Adam Arabadan Anlıyordu, Kadınlardan İse Asla...!
<><><><><><>
‘Jack Peterson New York’tan hiç ayrılmamış.’
Emily yol boyunca aklındaki bu soruyla mücadele etti. Arada bir gözü aynaya -arkadan gelen korumalarının arabasına- kayıyordu.
‘Eğer gerçekten masumsanız işte o zaman daha büyük bir tehlikenin ortasındasınız. Düşmanın nereden saldıracağını bilemezseniz kurban olmaya çoktan mahkûmsunuz demektir ve o zaman çok güvendiğiniz korumalarınız bile sizi kurtaramaz.’
“Lanet olsun sana ajan bozuntusu!” Elini saçlarından geçirdi. Manhattan trafiğinde takılıp kalmıştı, hava kararmaya başlıyordu ve bu sinirlerinin iyice tepesine çıkmasını sağlıyordu. Bu arabada geçirdiği her dakika o adamın söyledikleri beyninin içinde dönüp duruyordu.
“Hayır hayır düşünme Emily. Jack sana yalan söylemez. O mükemmel biri!” diye haykırdı. Yan araçtaki kadınla göz göze geldiğinde ise sesinin oldukça yüksek çıktığını anlamıştı. Radyoya uzanıp gürültülü bir müzik açtı.
Direksiyonu daha da kavradı. “Şimdi eve gidip güzel bir duş alacağım. Ardından uçak için bileti almak için sahte nişanlımı arayacak ve sonra valizimi hazırlayacağım ve kesinlikle yarın bu ülkeden defolup gideceğim.”
Işık hareket etmesi için yandığında Emily içini kemiren gerçekle acımasızca karşı karşıya geldi.
‘Belki size yalan söylemiştir.’
Aracını düz gitmek yerine hızla sola kırıp yan sokağa saptı. Yandaki araca çarpmaması ise bir mucizeydi. Uzanıp müziğin sesini kıstı ve ne aradığını bile bilmeden Peterson Yatırım Danışmanlığı Şirketi’nin yolunu tuttu.
<><><><><><>
Cadillac Eldorado, Wall Street üzerindeki Peterson Yatırım Danışmanlığı Şirketi’nin bulunduğu büyük plazanın önünde durduğunda Emily aracın içinde çaresizce başını salladı. Yaptığı şeye inanamıyordu. O adam kendisini de bir psikopata çevirmişti. Genç kadın gaza basıp devam etmeyi düşündüğünde gözü yan koltukta duran küçük karta kaydı. Eline alıp ikiye ayırmak üzere harekete geçmişti ki öncesinde telefonuna uzanıp numarayı tuşladı ardından ‘King Kong’ adı ile kaydetti. Keyfi yerine gelmişti. Kartı buruşturup kaldırıma attı. Arkasına park eden aracı ve içinden çıkanları karanlık olmasına rağmen tanımıştı. Korumaları gerçektende işinde iyi olmalıydı. Araçtan inerek adamları selamladı.
“Küçük bir işim var beni burada bekleyin.” dedi. Birkaç basamak sonra arkasını dönüp merdivenlerin başında duran adamlara baktı “Ya da hayır siz de benimle gelin.”
Plazadan içeri girdiklerinde ofislerden bazıları kapanmıştı bazıları ise kapatmadan önce gün sonu işlemlerini tamamlıyorlardı. Asansör Jack’in de ofisinin bulunduğu 16.kata geldiğinde genç kadın çantasından büyük anahtarlığını çıkardı. “Aptal federal, Jack -olası değil ama haydi oldu diyelim- arkamdan iş çevirse bir tane de bana anahtar yaptırır mı?” Öyle ya evinin ve ofisinin tüm anahtarlarından tanıştıktan kısa bir süre sonra Emily’e de yaptırmıştı ve Emily bunları kullanmaya hiç ihtiyaç duymamıştı. Şimdiye kadar…
Ofisin kapısını açıp bir saniye karanlığa göz attı. Yerini bildiği ışığı açıp adamlara girişte beklemelerini bildirdi ve kendisini bir günahkâr gibi hissederek sevgilisinin özel ofisine geçti. Genç kadın büyük masaya geçerek deri koltuğa kuruldu Her şey yerli yerinde görünüyordu. Masanın üzerinde duran kişisel bilgisayarı, dolaptaki alfabetik sıra ile dizilmiş dosyaları ve en önemlisi de ilk aylarında çektirdikleri fotoğraflarının olduğu çerçeve.
“Özür dilerim sevgilim.” dedi genç kadın ve onun gözü önünde yapamayacağına karar vererek çerçeveyi masaya yatırdı. Şifresi bile olmayan bilgisayarı açıp detaylı bir araştırma yaptı. Çeşitli şirketlere ait yatırım anlaşmalarından daha fazla şey barındırmayan bilgisayarla yarım saat sonra işi bitince ayağa kalkıp dolapta dizili dosyalara göz attı. Dikkat çeken hiçbir şey yoktu. Tekrar masaya yönelip önce küçük çekmecelerini kontrol etti. Sonrada altında duran çelik kasaya göz attı. Kilitliydi. Tabi ki kilitli olacaktı. Birkaç şifre denemesinden başarısızlıkla çıkıp odada gezinmeye devam etti. Gözü odanın köşesindeki bir başka evrak dolabına kaydı. Yine anlaşmalar, borsa değerlerini içeren türlü grafikler, yabancı şirket araştırmaları vardı.
“Lanet olsun ne bulmayı bekliyorum ki!”
Dolabın bir sonraki gözüne geçtiğinde diğer rutin evraklar arasına sıkıştırılmış ufak bir zarf dikkatini çekti. Emily uzanıp zarfı açtı. İçinden bir kaç faturası çıkmıştı. Genç kadın tekrar masaya gelip koltuğa oturdu ve zarfın içindekileri masaya boşattı.
Tarih: 18 Şubat 2013 2 kişilik oda
Tarih: 27 Mart 2013 2 kişilik oda
Tarih: 02 Mayıs 2013 2 kişilik oda
Tarih: 30 Haziran 2013 2 kişilik oda
“Bunlar otel faturası! Bu da ne böyle?”
Emily tarihleri kafasında hatırlamaya çalıştı. Bir kaçına emin olduğunda ise yer ayaklarının altından kaydı. Uzanıp masada duran çerçeveyi eline aldı ve fotoğraftan bir cevap bekleyerek hıçkırıklarının arasından fısıldadı.
“Jack” diye inledi. “Be-beni aldatıyor musun? Söyle bana?”
Genç kadın gözyaşlarının ıslattığı faturaları tekrar eline aldı. Çılgın gibi hepsini karşılaştırmaya başladı. Ve onda fark etti. Faturalarda farklı olan tek şey tarihlerdi. Diğer her şey aynıydı.
2 Kişilik Oda
Hotel Buckming… Boston.
Alıcı adı: William Torres
Elindeki faturayı avucuna hapsedip bütün gücü ile sıktı.
Genç kadın “Kimsin sen William Torres?” diye haykırdığı sırada ofisin kapısı koruması tarafından kırılırcasına açıldı. “Bayan Hebert yere yatın!”
Emily daha ne olduğunu anlayamadan adam koltukla birlikte kendisini yere yapıştırdı.
Ardından bir silah sesi bütün sessizliği parçaladı…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder